26 Kasım 2011 Cumartesi

Galatasaray-Ros Casares maçının ardından

Galatasaray kadın basket takımı bilindiği gibi 23.11.2011 tarihinde Abdi İpekçi Spor Salonunda oynadığı Ros Casares maçını 30 sayı farkla 46-76 kaybetti. maç hakkında çok konuşuldu herkes kendince ortadaki hataları söyledi. Bir de ben konuşmak istedim. Genel olarak GS ile ilgili eleştiri yapmamaya yada bu eleştirileri birinci şahıslara yapıp fazla seslendirmemeye çalışan biriyim. Ama kamu oyunda oluşan algı, farklı yerlere kaymaya başladı bunu irdelemek gerekiyor.

Öncelikle Ros Casares'in Euro League F8'deki en önemli rakibimiz olduğunu zaten aylardır söylüyorduk. Bunu kadın basketboluna yakın, aşina ve biraz ilgilenen herkes biliyordu. F8'e hangi takım kaçıncı sıradan girerse girsin Bizim için önemli 2 takım var. UMMC Ekaterinburg ve Ros Casares.  Ve bizim için büyük bir şans ki bu takımlarla aynı gruptayız. Birçokları bunu iyi görmese de bence gayet şanslı bir durum. Çünkü misal Fenerbahçe'nin  bu pazar günü oynayacağı GS maçı dışında F8'e kadar kendini test edeceği hiç bir maç olmayacak ve hatalarını eksikliklerini göremeden F8'e gelecekler. Bizim grubumuzdaki biz dahil 3 takım ise her gün eksikliklerini test etme imkanı bulacak.

Konuyu dağıtmadan Ros Casares maçına gelmek gerek. Ros Casares maçı sonrası koçumuz Ceyhun Yıldızoğlu'nun maç sonu röportajını dinledim. Bence talihsiz bir konuşmaydı ama o konuşmadan başka yapacak konuşması da yoktu. 2 ay önce bizim teknik kadromuzu geçtim, herhangi bir GS kadın basketboluna ilgi duyan birine sorsanız, ribauntlarda ezileceğimizi söylerdi zaten. Maç içinde takımın bu durumlara gelme sebebi olarak -çok ribaunt verdik- demek normal taraftarın yapabileceği bir eleştiridir ama Teknik kadro böyle bir eleştiri yapamaz, yapmamalı. Biz hangi önlemi alırsak alalım, rakibin ribauntlarda bizden iyi olacağı kesindi. Her an 3 tane uzunla oynayan bir takımın, kadrosunda 1 tane uzunu olan (Matic'i saymıyorum) bir takıma karşı, bu üstünlüğü sağlaması doğaldı. Takım buna rağmen Ros Casares gibi bir takımı iyi bir sayıda tuttu 76 sayı yedik. Yani sanılanın aksine maçı vermemizin, dahası bu derece fark yememizin sebebi çok ribaunt vermemiz değil hücumda ritm bulamamamızdı.

Hücuma gelince ortada bir çok yanlışlıklar vardı hangisinden başlayacağımı bilmiyorum. Öncelikle şunu bilmek gerekir Kadın basketbolu erkek basketbolundan farklıdır. Dünyanın her takımında illaki 1-2 oyuncunun eline bakar Kadın basketbolundaki takımlar. Bizim takımımızın da o anlamda dünyanın en iyilerinden olan Diana Taurasi ve Tina Charles'ın eline bakması şaşırtıcı bir durum olmamalı. Ama takımın tüm şut alternatiflerinin bu iki oyuncunun saha içi günlük formuna, şut isabetine ve yaratıcılıklarına bırakılması takımınızı güdükleştirir. Sonuçta bu insanlarda robot değil ve illaki kötü günleri olacaktır. Ama kötü gününde bile bu oyunculardan yararlanmayı bilmek ve diğer oyuncuları oyunun içine sokmak lazım.

Maçta görülen hücum hatalarından bahsedelim. Bildiğiniz gibi Işıl ve Prince bizim 1 numara obsiyonumuzu sağlayan oyuncularımız. Ve ikisi de birbirinden çok farklı yeteneklere sahip oyuncular. Top Işıl'dayken hazırlanacak hücumla, Prince'deyken hazırlanacak hücum aynı olmamalı. Maç içerisinde bir çok defa gördüm Prince topla köşeye gidiyor, başında onu savunan bir oyuncu ve o sırada Tina yardıma geliyor. Tabi Tina ile birlikte onu savunan 2 kişi de yardıma gidiyor. Böylelikle köşede Prince'e 3 kişi birden baskı kurmaya başlıyor ve dengesiz şutlar veya top kayıpları oluyordu. Oysaki top Prince gibi oyunculardayken Tina'nın tam tersi, potanın diğer tarafına gitmesi 2 oyuncuyu da diğer tarafa sürükleyeceğinden Prince gibi potaya dripling yapmayı seven oyunculara kolaylık sağlayacaktır. Top Işıl'dayken ise tam tersi Tina'nın oraya gelmesi takımın diğer oyuncularından boş olana topun inmesini sağlar. Ama hücumlarda iki PG'miz için de tam tersini yaptık. (Bunu oyunu köşelere çektiğimiz zamanlar söylüyorum)

Diana maçın başında Fast Break'e çıkarken potaya gitmek yerine ters tarafa giderek potayı görmeye kalktı. Oysaki iki pozisyonda da karşısında rakibin 6 numaralı en kısa oyuncusu vardı, yanlış tercihler yaptı. Bu Dee'nin mental anlamda sorunları olduğunun göstergesi. Mental anlamda diri bir Dee, o iki pozisyonda da potaya gider hatta basket faulü de aldırırdı.

Takımda şut tercihleri konusunda da bir sıkıntı var. Galatasaray o anlamda çözülmesi kolay bir takım haline gelmiş durumda. Tina ve Dee'yi tut, Prince'in içeri girmesine izin ver, pota önünde dur bekle ona engel ol, böylelikle GS'ı büyük oranda zayıflatmış oluyorsun. Çünkü takımda şut kullanan oyuncu sayısı sadece 3 (Dee-Tina-Prince). Bu tarz savruk oyunlar, rakibin işini kolaylaştırmakta. İşin garip yanı yerli oyuncularımızda şut atmamaya yeminli gibi bir oyun oynuyorlar. Şimdi ben Ceyhun hoca'ya "Hocam senin takımında Gülşah ve Şaziye gibi şutu düzgün iki tane oyuncu var!" desem saçmalık olur. Çünkü bu oyuncuları yaratan insanlardandır Ceyhun Yıldızoğlu. Şaziye gibi sokmaya başladığında Dee'den daha tehlikeli bir oyuncu olan Şaziye'ye maç boyunca şut attırmamak ve böyle böyle kızın şutörlüğünü elinden almak ilginç. Eğer bunu hoca yapmayıp Şaziye kendi kendine kazanmışsa, o zaman Hoca'nın resmen baskı yapıp Şaziye'nin ve Gülşah'ın şut atmasını sağlaması gerekiyor. İlk Periyot Dee-Tina kilitlendi. Rakip için her şey yolunda gidiyor, Işıl boş kaldığı şutlardan (ki sık sık boş kalıyordu) 2'sini kullandı 5 sayı çıkardı rakip coach hemen mola aldı. Büyük ihtimalle Hejkova "bu nerden çıktı lan!!" diyip afallamıştır. Hemen Işıl'a önlem almaya çalıştı. İkinci yarı aynı şekilde Gülşah 2 atış soktu Hejkova gene mola aldı. Gülşah da onu epey şaşırttı. Çünkü onların hazırlandığı GS'da, Dee-Tina ve Prince dışında top kullanan yok. Ki onu şaşırtmadık da. Şaziye bomboş kaldığında bile çevresi dolu olan Tina'yı görmeyi tercih etti. Oysa maç içinde Şaziye, Gülşah, Işıl, Bahar şut kullansa, girmese bile rakip Dee ve Tİna üzerindeki baskısını azaltırdı. 

Sonuçta beklediğimiz (nedense Ceyhun hocanın beklemediği) şekilde bolca ribaunt verdik ama gene de rakibi istediğimiz sayılarda tuttuk. Sizce Galatasaray'ın 76 sayı yemesi mi şaşırtıcı yoksa 46 sayı atması mı? Galatasaray'ın sorununun, verdiği ribauntlar olmadığını herkesin anlaması gerekiyor. Ceyhun hoca artık takıma, (Tina-Dee-Prince) bu üç oyuncu dışında çizilen hücumlar öğretmeli, çizmeli, oynatmalı. Ve bunu özellikle lig maçlarında kesinlikle uygulatmalı. Ayşe Cora-Işıl, Şaziye, Gülşah, Bahar'a -her maç en az 5 şut atacaksın- diye şartlandırılmalı. Ayşe Cora'nın Genç milli takımda attığında giren şutlarla, ligimiz arasında bir fark mı var? Milli maçlarda 3 sayı çizgisi 4.5 metreye mi çekiliyor?  Turnike atarken tüm rakipleri sağa mı çekiliyor milli maçlarda? Milli maçta şut attığında isabet sağlayan bu maçlarda da attığında isabeti pekala sağlayabilir. Sonuçta böyle bizim gücümüzle eşdeğer olmayan rakiplere karşı oynarken bu oyuncular şut atamayacaksa hangi maçta deneyecekler şutlarını? Oyun çizimlerini nerede oynatacağız? Tarsus'a karşı oynarken bile Dee - Tİna 36-37'şer dakika oynuyorsa hocanın artık düşünmesi lazım bir şeyleri.

Taraftarda ve camiada da suç var. Her maç hedef maçı olarak gösteriliyor. Ucuz medya  kopyası gibi hareket eden ergen taraftarlar var.  Takım Cumhurbaşkanlığı maçı oynuyor, "Hedef maçı kaybedersek biteriz". Prag'a deplasmana gidiyoruz "Geçen sene deplasmanda galip gelememiştik bizim için Hedef maçı!!" Hadi yeniyoruz ordan geliyoruz, "Prince oynamayacak UMMC bizim rakibimiz yenersek mesaj veririz hedef maçı!" Onu bitir, koş Macaristana  "iki defa deplasmanda galip gelmeyeli 3 yıl oldu yenersek deplasman fobisini kırarız hedef maçı" koş Paris'e, "13 saat yolculuk yaptılar kızlar için karakter sınavı olacak mesaj vermeliyiz!!" derken kızlarımızın üzerine iyicene yük bindirdik.Bir takımın sezon başında hatta tüm sezon boyunca bu kadar hedef maçı olmaz. Kimse durumun farkında değil. Kızlara baskı yapıyoruz ama anlamıyoruz. Tabii ki Cumhurbaşkanlığı maçı hedef maçıydı. Çünkü o kupayı alırsan lig ve EL'deki önemli bir rakibine mesaj veriyorsun. Ama diğerleri bizim için reel anlamda bir şey ifade etmeyen sadece antrenman maçından hallice olan maçlar. Ne oldu Ros Casares'e yenilince şampiyonluk iddiamız mı bitti? UMMC'yi yenince onları bitirdik mi? Bıraktılar mı EL hedefini? Kendi kendimizi kandırıp kızlarımıza gereksiz stres yüklüyoruz. Son Ros Casares maçını kaybedeceğimiz, Tarsus maçından belliydi. Kızların yüzü gülmüyordu. Hepsi mental yorgunluk yaşıyordu. Tina her molalardan en son kalkıyordu Çünkü mental yorgunluk, fiziksel yorgunluğu en rahat tetikleyen olgudur. Şimdilerde taraftar diyor ki 1. olamayacağımıza göre 4. veya 5. olalım 1. ile aynı grupta olalım :)) E tüm maçlarımızı kaybedersek 8. olup gene 1. ile aynı grupta olabiliyoruz. O zaman bu heyecan bu panik neden?

 Ben basketbol şubesinin yerinde olsam Takımı kenara çekerim, Başta Tina olmak üzere hepsine "FB maçını kazanırsak sıra ile 5'er gün izin vereceğiz size" derdim. Çünkü ne yazık ki kulüp idarecilerinin basiretsiz veya iş bilmez tavırları takımın mental dinlenmesine imkan vermiyor. Misal takım Prag'a maça gidiyor ama ertesi gün dönüyor Prag deplasmanından. Prag neresi? İstanbul'dan günde 250 uçağın kalktığı ve indiği bir şehir Prag. Kadın takımının maçı TSİ 21:00 gibi bitmiş olmasına rağmen o gece İstanbul'a dönecek bir uçak bulunamadığından kızlar ertesi gün akşam üzeri dönüyorlar deplasmandan. Yani mental olarak dinlenebilecekleri özel hayatlarını yaşayabilecekleri o 1 gün, kızların kamp ortamında beraber yaşaması ile sonuçlanıyor. Ardından Macaristan deplasmanı oluyor aynı şeyler burası içinde geçerli. Paris Bourges deplasmanını hiç anlatmıyorum. Yani kızların mental dinginlik sağlayacağı o 1 gün ellerinden alınıyor. Mental dinginlik derken gidip barda clup'da eğlenmelerini kastetmiyorum. Evde makarna yapmaları, Play Station oynamaları bile farklıdır kamp ortamında yapmak zorunda kaldıklarından. Bunu sağlayamadığımıza göre hocanın bu anlamda kendisinin takım içinde bu mental dinlenmeyi sağlayacak girişimlerde bulunması gerekiyor (ki var olan bu süreçten hocanın suçlu olmadığını biliyorum). Bourges maçının saatinin Yerel saat ile 4 de sonra 5 de olduğunu söyleyen ve takımın buna göre uyku yemek ve antrenman programı yapmasına sebep olan idarecilerimiz var. Takım TSİ 18:00'da salonda maç var diyerek salona geliyor ama maç TSİ 20:00'da başlıyor. Yani mental yorgunluğa bindikçe biniyor. Bunların devam etmesi takımda iç  huzursuzluğu daha da arttıracaktır. Zaten sağolsun bu sürece hiç iyi katkı vermeyen sözde taraftarlar da var. Takımda bu karmaşayı önleyebilecek olan Işıl, Bahar, Gülşah gibi oyunculara forum ve sosyal medya ortamlarında saçma eleştiri yapmayı görev bilenler bulunmakta. Y.Begüm Dalgalar'ın, Şaziye'den, Gülşah'dan daha iyi olduğunu düşünen insanlar var. "Şaziye gitsin, Begüm gelsin" deniyor. 

Şöyle anlatayım. Bu ülkede Kadın basketbolunda yerli anlamında 30 kadar iyi oyuncu var. Milli takım yazın Antalya'da 20 kadın basketbol oyuncusu ile kamp yaptı. Begüm o kadroda yoktu. Ve buna rağmen -Begüm daha iyi Şaziye'den- diye çıkan, GS'a hiç bir faydası olmayan eleştirilerle kişisel matürbasyonlarını yapan taraftarlar bulunmakta. Ya da Melisa iyi bir devşirme değil o gitsin KASKI'deki Bahar'ı alalım diyenler var :)) Yahu zaten uzun rotasyonumuz sıkıntılı. Siz o  rotasyona giren Melisa gitsin, yerine 3 numarada oynayan Bahar gelsin, diyorsunuz. Bir bakalım takımda 3 numarada kim varmış? Alba-Dee-Gülşah-Şaziye hatta sıkışırsak Bahar Çağlar :)) Takımın en kalabalık oyuncu kadrosunun bulunduğu mevkiye bir de devşirme hakkımızı kullanalım Bahar gelsin. Basketbol atla deve değildir, bir matematiğe dayanır. Homojen kadro bunun ilacıdır. Ros Casares'e yenildiğimizde  "Alba ve alınacak bir avrupalı uzunla işler düzelir" demek hurafeden öte bir şey değildir. Takımınızın bir sistemi ve tüm oyuncuların katıldığı bir düzen yoksa, bir iki oyuncunun eline bakıyorsak, Alba veya gelebilecek avrupalı uzunun takıma katacağı bir şey olmaz. Ros Casares'e o kadar ribaunt vermeyiz, maç 46-66 biter değişen olmaz. Bu yüzden yapılması gereken ilk iş, takımın oyuna ortak olması sağlanmalı, takım içinde alternatif şutörler yaratılmalı ve maç ne olursa olsun 30 dakikadan fazla süre hiç bir oyuncuya verilmemeli. Normal sezonda 36-37 dakika süre verdiğin oyunculara Play Offlarda 40 dakika vereceğin kesin demektir. Bu da ne demek? Geçen seneden ders alınmadığı anlamına gelmez mi? Sylvia ve Bahar'ı, Kayseri ve FB serilerinde 40'ar dakika kullanıp  eritmedik mi?

Çok uzatmak istemiyorum. Galatasaray Kadın basket takımı ile ilgilenen idareciler işin feodal kısmında çok ilerleme sağlamış. Birbirlerinin hatalarını ört bas edip hataları gizlemek takım üzerinde farklı kanallardan baskıyı arttırıyor farkında değiller. Ceyhun hoca desen, Tina-Dee endexli oyununa devam ederse, takımdaki diğer oyuncuların özgüvenini iyice bitirecek. Bu arada Dee-tina'nın da üzerindeki baskıyı arttıracak. Özellikle Dee gibi Winner kalıbında olan oyuncular, o baskı sonrası olumsuz performansları ile daha çok hırs yapacak daha çok ve yanlış şutlara dönecek ve takımın dengesini bozacak. Prince'e kesinlikle önlem almak gerekiyor. Oyun kurmak yerine -alan bulayım potaya gideyim- saplantısından kurtulmalı. Bir PG, bilmeli ki hücumda sağdan sola, soldan sağa yapacağın 5-6 pas rakip savunmayı yıpratacaktır. Konsantrasyonları azaldığı an da gerekli hamle yapılır, içeriden ve ya dışarıdan ama böyle her topu eline aldığımızda yapacağımız driplingler, rakibin seni çözmesini kolaylaştırdığı gibi seninde aşırı yorulmana ve maçın sonunu getirememene sebep olur. En azından bu silahı rakibe göre ayarlamak gerekiyor.

Pazar günü FB ile Caferağa spor salonunda bir maç oynayacağız. İşte bu maçta Prince'in o driplingleri faydalı olacaktır. FB'nin en zayıf karnı, savunma yapmayan PG'lere sahip olması. Ne Birsel, ne Esmeral, ne de (oynamayacak gerçi) Babkina savunma yapan oyuncular değiller. Prince gibi şutu iyi olan PG'ler için bulunmaz nimettir bu takımlar. Caferağa'da Prince'in önderliğinde, çok iyi bir maç çıkaracağımızı düşünüyorum. Maçtaki bence en kilit oyuncularımız Prince ve Bahar olacaktır. Zira Bahar ile eşleşen Nevriye, Bahar'ın genç-diri ve hızlı ayaklarına karşı ilerleyen yaşı ve bel rahatsızlığı nedeni ile yavaş kalıyor. Bahar'ın topu aldığında içeri kat etmesi onu engellemeye çalışacak Angel'i de yoracaktır(ki Nevriye'nin yetişebileceğini sanmıyorum) Öte yandan Tina'nın, maçı "hedef maç" seçmesi halinde Matoviçe hız, Tamaneye karşı da güç anlamında avantajı olacaktır. Dee için önemli bir maç listesinde olduğundan onu bu maç öznelinde tartışmaya gerek yok. Rotasyona başlandığında Şaziye'nin oyunda, şutu ile bulunması, rakibin alması gereken önlemleri arttıracağından 3. çeyrek ile birlikte GS'ın oyunu hakimiyeti altına alacağı bir maç olacaktır. Bu anlamda takımın Prince'e ve onun oyunda olmadığı anlarda Dee'ye topu verip pota altını boşaltıcı, rakip uzunları potadan uzaklaştırıcı oyunlara girmesi yararlı olacaktır. Işıl'dan ve Gülşah'dan gelecek sayılar, gerçekten extra olacaktır. Işıl uzun zaman sonra rahat oynayacağı bir maça çıkacak. Çünkü yıllardır oralarda ona maç başından başlayarak küfür edenler, artık okları Dee'ye çevirecektir (Dee'nin bunu anlamayacağı da kesin) Sonuç olarak, Pazar günü kızlarımız hedef maçlarını kazanıp FB'yi kaosa atacaklardır. Ondan sonra umarım bu kızları dinlendirme imkanımız olur.

Teknik Kadro, Taraftar, Yönetim. Hepimizin tek yapması gereken, bu kızların oynadığı oyundan zevk almasını sağlamak. Oyundan zevk aldıkça oynadıkları, bir çok defa ispatlandı çünkü...