18 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Kez Taraftar Olmayı Başaralım

     Galatasaray spor kulübü sonunda, spor kulübü olduğunu tekrar hatırladı. Camiada bir çok branş ayağa kalktı. Futbol ise geçen yıllara nazaran, alışılmadık bir durgunluk yaşıyor. Yönetimin futbol kanadında bir çok dalgalanmalar var. Bunu bir sonraki ayzımda işleyeceğim. Şu an  tekere çomak sokmak istemiyorum. Umarım her şey tekrar yoluna girer.

     Sadece yönetim bazında değil aksaklıkalr. Futbol şubesine resmen çökmüş durumda bu aksilikler. Sakatlanmaktan ziyade, sakatlamaya daha müsait bir yapısı olan Lorik Cana'nın da sakatlandığını öğrendik bugün. Takımda bir gudubet var. Taraftarın yaydığı negatif enerjide cabası. Ali Sami Yen'e hangi 11 çıkarsa çıksın bizim 11'imizdir arkadaşlar. Barış da çıksa, Kalede Aykut, Forvette Batdal da olsa,  o 11 bizimdir. GS forması giyip çıkacaklar o sahaya. Ama öyle bir hava var ki "şunlar bir çıksa da iki küfür etsem" gibi bir ruh içinde yeni nesil taraftarları özellikle.  GS ile ilgili forumlarda  bile bu bayağı belli oluyor. Yaşı daha fazla olan üyeler "GS'ın olduğu yerde her zaman ümit vardır" şiarındayken,   diğer arkadaşlar  isyan noktasında.

     2006 da Cihan'larla, Orhan'larla rekor puanla şampiyon olduğumuzda, sezon başında hazırlık maçında yenilmiş, Trömsö'ye elenmiştik. Ama sezonu şampiyon tamamladık. 2000 yılında sezona mağlubiyetle başladık neler oldu biliyorsunuz. Siz ayrıca geçen sene 6 da 6 yaptığımızda da neler olduğunu biliyorsunuz.





     Sonuç olarak takımınıza güvenin bu takım bizim takımımızdır.  Bir kere taraftar olmanın gururunu yaşayın. Sizin gördüğünüz şampiyonlukların, kupaların toplamını, hayatı boyunca göremeyecek FB'liler BJK'lilar var biraz bunları düşünün. Elalem "You!ll never walk alone" derken nasıl heyecanlanıyorsanız, sizler de onu şiar edinin. "Peşindeyiz her yerde" diye bağırıyorsak, ona layık şekilde yaşayalım. Galatasaray Galatasaraylılarındır. Hiç kuşkusuz o hissi içinde yaşayanlarla...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Rosicky ? Neden olmasın...

    GS hafta sonu Sivas ile maça çıkacağı sıralar hemen herkes kafasında bir 11 belirliyordu. İyi düşünceler besleyen kişiler yeneceğimiz konusunda şüphe duymuyordu. Bunların arasına kuşkusuz beni de katabilirsiniz. Belirlenen 11'lerde, hemen herkes Aykut:'un oynayacağını bilse bile kaleye Ufuk'u koyuyorlardı. O Aykut ki GS tarihinde en çok şans bulan oyuncudur kanımca (özellikle kale mevkiinde). Bu klüpte GS'a gelip bir kere bile şans bulamadan giden bir çok kaleci biliriz. Aykut'un artık futbol devrimi ve/veya efsanesi yaratması lazım taraftarın tekrar onu hatırlaması için.

     Bu maç için bende kalede Ufuk'u istemiştim. Yanlış anlaşılmasın, Aykut iyi yada kötü oynadı diye bir fikir belirtmiyorum. Ama Aykut'un o sahada oynadığı son iki maç travmalarla doludur. Birinde 5-3 yendiğimiz maçta GS taraftarının kalbine  maçı kazanmamıza rağmen bıçak gibi saplanan hataları diğeri ise geçen sene FB maçından sonra oynadığımız  ve 1-1 berabere kaldığımız maçta geri pası kıvamındaki şutu içeri alması. Yani o gün orada Aykut olamayacaktı bu belliydi.

     Defansın sağ kanadında Ali turan ile Neill arasında büyük sorunlar vardı. kimin sağ bek kimin stoper oynadığı belli değildi. İkisinin de kötü günüydü.  Nitekim ilk golde Ali Turan'ın o vuruşu yaptırması Neill ile adam paylaşımında yaşadıkları sorunlardandı.

     Orta saha için ne diyeceğimi bilemez haldeyim. Bence uzun zaman sonra ilk defa GS orta sahasını hiper aktif gördüm. Dünkü mesajımda da yazdığım gibi Lombak pozisyonundaydılar ama  hakkını veriyorlardı, salt bacak olayında. Ayhan her pozisyonun içinde yer tuttu kendine. Yediğimiz ikinci golden önce Ceyhun'a faulü yapamaması onun adına şanssızlıkdı.

     Takım için uzun uzun spesific değerlendirmeler yapmayacağım. Başa dönersek maç öncesi taraftarın kurduğu hayali kadrolarda, Solda Kewell, Sağda Arda, forvette Batdal bulunuyordu. Bence hocamız bunu denemeliydi. Sağ kanatta hiç bir şey yapamayacağı az çok bilinen Emre'nin  yerine Kaptan orada ışık verirdi. Ama oyunun büyük bölümü bunu deneyemedik bile.

     Orta sahada  oyunu toplayacak, takımın aklı olacak, etkin bir oyuncu olmazsa, beklerinin ileri çıkışları çok önemlidir. Bu maçta ileri çıksa bile oradan hemen geriye top oynayan Ali Turan'ı gördü bu gözler, anlayacağınız Sabri'yi aradık maçın her anında. Sabri gibi ileri çıkışı olan bir bekde olmayınca ve takımın beyni olma görevi Mustafa'ya verilince takım ileri çıkamadı. Neredeyse kontratak oynamaya başlayacaktık. Nitekim golümüzde aslında kontratak denebilecek bir pozisyondan geldi. Neill-Arda- Mustafa ve gol :)

     Şu an için GS'ın en önemli sorunu orta sahadaki beyini bulmak. Eğer Elano kalırsa o zaman bir Box to Box daha acil ihtiyac durumuna gececektir. Takımın kadrosunun yetersiz olduğunu düşünmüyorum. Ama ilk 11 'i yaratacak asil kadro da eksiklikler mevcut. Rotasyon oyuncuları ile kadro kurma arayışına girmiş durumda Rijkaard.

     Orta sahada her zaman Mustafa ve Ayhan'a görev düşebilir Şu an gelen transfer haberlerine bakılırsa Misimoviç söylentileri ayyuka çıkmış durumda. Benim bildiğim ise geçtiğimiz çarşamba Rosicky ile görüşme yapıldı. Rosicky açık kapı bıraksa da "Wenger bana görev vereceğini söyledi Arsenalde kalmak istiyorum" dedi. Gene de Rosicky'nin gelmesi konusunda ümit kesmemek lazım. Cana'nın önünde sol tarafa yakın Rosicky ve sağ tarafa yakın Elano, orta sahası, büyük bir dinamizm sağlar takıma ve beklerimiz ileri çıkmasada hücumu işler kılar. Hiç kuşkusuz yanında Rosicky olan bir Elano, çok daha keyif verici top oynar. Burda sorulacak soru, "Rosicky gelirse Elano gene de takımda kalabilir mi bu sene?"  Takım ligin ilk maçında yenildi,  neden olmasın  :)

15 Ağustos 2010 Pazar

Lambadan Lombaka

Son kitabını  lisede okumuş ondan sonra 40-50 sene buna ara vermiş insanların yaşadığı  bir ülkede, 500-600 kelimeden daha fazla bir uzunlukta yazı yazılmasının, gereksiz olduğunu düşünenlerdenim. İçerik ne kadar zengin olursa olsun, en iyi ihtimalle 400 temposunda yarışa başlayıp, 1500 metreyi bitirmeye çalışan atletlerden farkı kalmaz Türk okuyucusunun. Hatta o tempo ile başlarsa yarışı bitiremeyecek olan bir çok atlet gibi okuyucu da yazının sonuna yetişemez.  Hele ki kişi, Ramazan ayındaki oruçlu bünyelerden ise büyük ihtimalle ikinci paragraftan sonra yazıyı okurken, " Akşam valide inşallah köfte yapmıştır"  gibi iç sesleri ile de mücadele başlar.

    İşte bu sebeplerden dolayı, bu blogda hiç bir zaman uzun uzadıya yazılar yazmayacağım. Uzun bir yorum yapmaktan ziyade bir kaç başlık halinde yazılar hazırlamaya gayret edeceğim. Yazılacak konular hakkında  bir sıkıntı yaşamayacak  bir bünyeye sahibim Genel olarak, başta Twitter olmak üzere bir çok sosyal paylaşım alanında ve reel hayatımda, yazarların, yazacak konu bulma sıkıntısı çektiğini görüyorum. Ama bir GS'lı iseniz, Başkanınız Adnan Polat, Transfer konusunda yetkili Adnan Sezgin ise Mekteb-i Sultani'li ağır abileri varsa, bir de üstüne GS yenilmişse, insanın kafasını " acaba hangi konuyla başlasam?" sorusu daha fazla sarıyor.

Bahadır Baruter- Fatih Solmaz ikilisinin yarattığı, Lombak

    Galatasaray futbol takımının Sivasspor ile yaptığı maç için bir yazı illaki yazacağım. Ama fazla uzatmadan kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse, GS futbol takımı, artık "takım" olmuş durumda. Bu sevindirici. Ama takımı izleyince, aklıma "Lombak" karakteri geldi. Koşmaya çalışan futbolcu arkadaşlar. Tabii üstteki resimi gören ve bilen arkadaşlar anlayacaktır ki Lombak koşarsa, aynı yerde kalır kaos olur. Sezon başında "Lamba gibi bir takım" kuracaklarını söyleyenlerin bize "Lombak gibi bir takımı" göstermeleri beni oldukça üzdü. Hem takım için hem başta Başkanım olmak üzere idari teknik  kadro adına..

  Detaya ineceğim, kafamı karıştırıp, kafamın karışıklıklarını gidermek için...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Merhaba

     



       30 yılı aşkındır maçlara giderim. 14 sene üstüste şampiyon olamadığımızda da büyük bir heyecanla, İnönü, Ali Sami Yen, Spor Sergi'de maçlarımızı takip ederdik. Derken başarılar, akıl almaz bir hızda, üst üste artan bir ivme ile gelmeye başladı. Her yer GS'lı doldu. Dağa-taş, Yurt içi- yurt dışı hemen her yerde GS'lılar sardı, önce ülkenin, sonra dünyanın dört bir yanını.

       Gelen Başarılar, Şampiyon Klüpler'de yarı finalden sonra, UEFA kupası ve Süper Cup ile tavan yaptı. O andan itibarende başarılarla büyüyen ve başarısızlıkları asla kabul etmeyen taraftarlar,  artmaya başladı.
  
       Şu an Ali Sami Yen tribünlerinde bloglarına yazı hazırlayan, kendilerini Ali Sami Alkış, Hıncal Uluç, Selçuk Yula kıvamında gören taraftarcıklar sarmış durumda. Kuşkusuz diğer tribünlerde de durum böyledir.Ama benim için öncelik, GS tribünleri olduğundan, perspektifimi oradan açmam anlaşılır bir durum olsa gerek. Bu blog yazarlarına inat, sık sık internet kullansam da  blog dünyasına hiç adım atmadım. Ama artık daha bağımsız ve daha özgür sınırsız yazılar yazabilmek adına bende bu dünyaya "merhaba" dedim. umarım Ali Sami Yen tribünlerinde sonum, o arkadaşlara benzemez.. Önceliğimizin her zaman GS ve başarıya giden yolu olduğunun farkında olmak ve katkı vermek, Karınca Ezmez'lerin, Alpaslan'ların ruhu, Aslanlar gibi olma dileğiyle tekrar Merhaba diyorum :)