19 Kasım 2012 Pazartesi

3 Kasım 1993 GS-Manu maçı hatıralarım

     Şu an sabırsızlıkla beklediğimiz Galatasaray Manchester United maçının 19 sene öncesini hemen hemen bilmeyen yoktur. Ben de bu vesileyle 19 sene önceki o maç öncesi yaşadıklarımı aktarmak istiyorum. Bu yazımın konusu da bu olsun.

     19 sene önce oynanan GS-Manu maçına, maçtan bir gün önce Manu Türkiye'ye geldiğinde o sırada oturduğumuz Kartaldan midibüs kaldırmıştık havaalanına Manu'yu karşılamaya gitmek için. O zamanlar sosyal medya veya cep telefonu gibi iletişim araçları olmadığından, organize olmak çok daha zor oluyordu. Ama eldeki şartlar içinde çok çabuk organize olan dinamik bir yapımız vardı. Kartal'da bir karar alsak, 2 saat içinde Beykoz, Üsküdar, Kadıköy'de bunun haberi olurdu ve hemen birleşirdik. 

     Hava alanına geldiğimizde zaten kalabalık had safhadaydı. Biz de yerimizi aldık pankartlarla. Polis bizi güdülüyordu. Açıkçası o kadar kalabalıktı ki ben Manu'lu hiç bir oyuncuyu göremedim dersem yalan olmaz. O zamanın İstanbul'unda şehir içinde yolculuk yapmak şu an ki kadar kolay olmadığından tekrar Kartal'a geri dönmedik. O gece Taxim'de sabahlayıp ertesi günkü maça gidecektik.



     Maçın 21:45'de olduğunu düşünürsek, sabahlamak şu an ki kafayla saçma geliyor doğru ama 1993 yılı koşullarında bu normal bir hareketti. Gündüz maçlarından gece maçlarına yeni geçen bir tribündük. Gündüz maçlarından yaşanan sabahlama alışkanlıkları daha bırakılmamıştı. Ki bir sene önceki Frankfurt ve Roma maçlarında Ali Samiyen çevresinde 15.000'i aşkın taraftar sabahlamıştı.

     Bizim maçımızdan bir gün önce UEFA kupasında BJK'ın Ajax ile maçı vardı. O maç pek umurumuzda değildi ama Taksime geldiğimizde, İnönü stadından duyduğumuz sesler 1000 kadar Ajax taraftarının "Litmanen e e Litmanen o o Litmanen eee e Litmanen ooo o" diye bağırmaları ve BJK tribününün de kendi aralarında kavgalarının sesleriydi. "Si..ilmiş açık", "siktir ol git Kapalı", "Satılmış Sergen" tezahüratları havada uçuşuyordu. :)

     Önce Taksim parkında ve Mc Donald's önünde toplanıldı. Gece yavaş yavaş sayı 5bini bulmuştu. Kitle resmen İngiliz aramaya başlamıştı. Bu esnada unutmadığım anılar Taksim parkında Hz Hamza (tribüncüler bilir onu) Karl MArx'a benzer sakalları olan orta yaşlı bir turistin önünü kesti "ver ar yu fırom lıaan" dedi Adamın  " aym fırom cörmıni aym fırom cörmıni" diyip ellerini havaya kaldırdığını gördüm.  Hz. Hamza bize dönüp" İngilizce konuşuyor lan bu g.tveren " diyince çok gülmüştük o esnada. Hz.Hamza'nın ingilizcesi hayranlığımızı (!) kazanmıştı :))

     Eveti kitle resmen Taksim'de ingiliz arıyordu. Takdir edersiniz ki Taksim gibi bir yerde turist bulmak hiç zor değil. O sırada  amiyane tabirle deli gibi bilgi geliyordu. Sonunda gene bir haber geliyor -İngiliz taraftarlar Beyoğlu Hayal kahvesinde- diye. Ve tüm kitle Hayal kahvesine doğru yürüyüşe geçiyor. Hayal kahvesine kitle alınmayınca kapıyı kırıp içeri sis bombaları atıyorlar (o sıralar meşale kadar sis bombası da kullanılırdı maçlarda) Mekandaki herkes dumandan etkilenmemek için dışarı çıkmaya başladıklarında esas trajikomik sahneler ortaya çıktı. Meğerse  içerideki İngiliz rock grubuymuş :))

     Böyle böyle saat gece yarısını geçmişti. Şu anki faşizm kokan haberlerini o sıralarda da yapan güzide Türk basını zaten haberlerde olayları körüklüyordu. Derken bir söylenti yayıldı. Herkes farklı bir haber kanalını söylüyordu  ama haber aynıydı "Aksaray Akgün otelde ingiliz taraftarlar Türk bayrağına işedi" Ondan sonra kalabalık daha da arttı Aksaray'a doğru yürüyüş başladı. Kalabalığı şöyle anlatayım ben Tepebaşı'ndan Unkapanı köprüsüne doğru kitleyle yürürken Unkapanı köprüsü silme insan doluydu ucu bucağı yok gibiydi kalabalığın. Akgün otele doğru yürürken polis bir yerde bizi durdurdu. Emniyet amiri, geri dönmemizi suç/kabahat işleyen ingilizlerin gözaltına alındığını sınır dışı edileceğini söyledi.  Ama çoğu genç olan çabuk gaza gelen kitle Emniyet amirinin bu açıklamasından sonra "demek böyle bir şey var" hissiyatını daha derinden hissettiğinden  daha hızlı bir şekilde Akgün otele hareketlendi. Derken polis copla kitleye saldırdı dağıtmaya çalıştı. O sırada neden bilmiyorum ama ben gözaltına alındım Aksaray emniyet müdürlüğüne götürüldüm ekip arabası ile.

     Emniyete girdiğimde bizi girişte tuttular. Benimle birlikte 7 kişiydik gözaltına alınan. Orada beklemeye başladık. Lavabo'ya gitmek istediğimi söyleyince bir polis memuru üst katı işaret etti. Üst kata çıktığımda bir odada yerde oturan ingilizleri gördüm. Bana elle işaretler yapıyorlardı. Bağırdılar. Biz de sonuçta karakoldayız fazla bir şey demedim. Üst kattaki memurlardan biri bana lavaboyu gösterdi "sen gir tuvaletine!" dedi. Tuvalete girdim, çıkınca da hemen aşağı indim. Yanımdaki elemana bu olayı anlatınca muhabbeti duyan Polis memuru kolumu sıktı. Bu arada dişlerini de sıkmış sesini hafiften Baba filmindeki Marlon Brandon'un sesine benzeterek hiddetlice "Sen nasıl Türksün!! Giiiittt Hakkını ver!!" dedi :))) Bunu diyince tuvaletim olmamasına rağmen tekrar yukarı gittim. Lavaboya girer gibi yaptım. Sonra İngilizlerin olduğu odaya kafamı uzatıp önce ingilizce küfürler ettim. Onlarda yanıt verince boğaz keser hareketi yapıp Türkçe "sus s.kerim ceddini..." diye başlayıp bir ton küfür ettim. Aşağıya indiğimde polis benden tüm detayları öğrendi ve gene aynı ses tonuyla ve dişlerini sıkarak "işte gerçek Türksün!" diyip sırtımı sıvazladı. Bizi sıcak bir odaya aldılar ne yiyip içmek istediğimizi sordular. Börek, süt ve çaylar geldi karnımızı doyurdular. Sabaha karşı İngilizleri başka şubeye transfer edeceklerdi bize de dediler bir koridorda karşı karşıya dizildik (onlar ekip arabasını bekliyordu) onlar da 2si kız 7 kişilerdi kızların kısası benimle aynı boyda ama benden iki kat ağırdı belki de. Diğeri ise 185 boylarındaydı. Biz de en uzunları büyük ihtimalle bendim. Dimdik durduk onların ekip arabası geldiğinde polis çift sıra oldu dışarıda. İngiliz taraftarlar ekip arabasına binene kadar coplandılar. Bindirip gönderdiler. Öğlene doğru "biz nasıl maça gideceğiz?" diye sorduğumda "o iş kolay" demişlerdi ve bir ekip arabasıyla bizi Ali Sami Yen stadına bıraktılar.

     Burada bir paragraf açmak gerekirse; o zamanlar emniyet teşkilatında bu tarz düşünce yapısında olan personeller, uzun zaman taraftara kolaylık sağlamış gözükse de başa çok bela oldu. Leeds maçında yaşananlarda da bu tarz kafa yapısındaki polislerin büyük katkısı vardı. Ne olursa olsun herkesin kendi görevini layıkı ile yapması herkes için en doğrusu.

     Maça gelirsek. Başta da dediğim gibi gündüz maçlarından yeni yeni gece maçlarına dönen taraftarda haliyle hala maça erken girme alışkanlığı vardı (ki bende hala vardır) Saat 19:00'da stad full olmuştu bile. O maç için ne kadar bilet satıldı bilmem ama o zamanlar GS tribününde sahte bilet yapan ve stada farklı yollardan para ile adam sokan çok grup vardı. Biletleri ile dışarıda kalmak maça girememek sıradan bir olaydı. Bu yüzden o gün maçta 35 bin kişi olduğunu sanmıyorum. Bence çok daha fazlaydı.




     Şu sıralar başbakanımız RTE TT arena açılışında yapılan ıslıktan dolayı GS taraftarına kızgın olsa da o maçta da zamanın Başbakanı Tansu Çiller, stada girip anons edildiğinde ıslıklanmıştı. Tansu Çiller'e alelacele sarı kırmızı kaşkol verilmişti. Ama o ıslığın sebebi de ülkeye yaptığı yapacakları değil FB'li olmasıydı. Tıpkı RTE'nin FB'li olması gibi. 

     O sıralar hemen her Avrupa maçı için beste yapılırdı. Manu maçı için yapılan beste de "Haydi şimdi Bütün Eller havaya / Haydi bastır cim bom koy Manchester'a / Arif Hakan'la Kubilay'ınla /Cim bom layıksın sen şampiyonluğa " diye sözlere sahipti. Müziği o zamanlar İzel Çelik Ercan grubunun söylediği "Haydi şimdi bütün eller havaya" adlı şarkısından alınmıştı. Tribüne besteyi öğretmeye çalışıyorduk. Biz(yeni açık) "Haydi şimdi Bütün Eller havaya"diyince Kapalı " Haydi bastır cim bom koy Manchester'a " diyecek biz "Arif Hakan'la Kubilay'ınla" diyince kapalı "Cimbom layıksın sen şampiyonluğa" diyecekti:) Ama biz daha "Arif Hakan'la" dediğimiz an kapalı Kubilay'ınla diye bağırınca ve bunu bir kaç kez tekrarlayınca biz "Kubilay bizim! Kubilay bizim!" diye bağırmıştık. Kapalı da aynı şekilde bağırdı misilleme olarak :) Oldukça komik eğlenceli anlardı. Manu'lı oyuncular sahaya çıktığında gerçekten müthiş bir atmosfer vardı. Yakılan meşalelerin, sis bombalarının haddi hesabı yoktur sanırım. Normalde bir kişinin olduğu yerde 3 kişi olduğundan, herhangi bir tribünde bir tarafta birileri zıplayıp bir beste başlattığında, tüm stad zıplamak zorunda kalıyordu:) 

     Manu maçının o atmosferi, hayatım boyunca unutamayacağım atmosferlerden biri olarak belleğime kazındı, maç öncesi, maç esnası ve sonrası ile. O zamanlar maça gelenler Galatasaray'ı önde tutarlardı. Kimse -ben Lord'um ben Lady'yim- modunda olmazdı. Umarım 20 Kasım akşamı Ali Sami Yen spor kompleksi TT Arena'ya gelen herkes bu şiarla hareket eder. Galatasaray futbol takımının bize layık olması için bizim onlara layık olmamız gerektiğini unutmayan, pozitif enerjisini maç boyu takıma veren bir seyirci profili stadda olur. Bu takım Ali Sami Yen'de Chelsea'den 5 tane yediğinde o staddaydık biz. Ama 1 ay sonra Milan maçında gene takımdan hiç ümidimizi kaybetmeden bağırıyorduk. Üstelik son 5 dakika 1-2 mağlupken bile.

     Galatasaray taraftarı bu ülke topraklarının en şanslı taraftarıdır. Fatih hocanın da dediği gibi çok zafere şahitlik etmiştir bundan sonra da edecektir. Yeter ki maça pozitif enerjinizle gelin, maç bitmeden Galatasaray'ın ümidinin bitmeyeceğini bilin. Şans  ve Akıl yanımızda olsun!

Galatasaray Ulan!!!





1 yorum:

  1. O zamanlarda yaşamak isterdim.

    Ellerine sağlık abi yazılarının devamını bekliyoruz :)

    YanıtlaSil