3 Kasım 2010 Çarşamba

Hacı Hocadan Hagi Hoca'ya

      Bu hafta GS'ın 3 maçına gittim. Kadın Basketbol Takımımızın  Euro League maçı vardı. Fransız ekibi Tarbes ile oynadık. Erkek Basketbol Takımımız, lig mücadelesinde Tofaş ile oynadı. Haftayı, Ali Sami Yen stadında Medical Park Antalya spor ile  yaptığımız maç ile noktaladık. Bu arada gene Pazar günü Mersin'de oynanan maçta, Kadın Basketbol Takımımız, Mersin BB'yi yendi. Dört maçta  GS'ın lehine sonuçlandı. Dolayısı ile GS için verimli ve keyifli bir haftaydı. 

      Bütün bu maçlar arasında tabii ki en çok heyecanlandığım maç Futbol maçımızdı. Son dakikaları gerçekten keyifli geçti. Maçın bence dönüm noktası 70. dakikalarda Pino'nun sağ açıktan topu alıp giderken, Antalyalı oyuncunun faulüne maruz kalması, diğer Antalyalı oyuncunun ise topu sinirle, Kapalı alt tribüne doğru, hızla vurmasıydı. O andan itibaren de Ali Sami Yen tribünleri, maçın kontrolünü eline aldı. Her zamanki gibi basiretsiz Bünyamin, maçın kontrolünü elinden kaçırmışken, tribünün yarattığı  baskı, futbolcularımızın da yedek enerjilerini devreye sokmalarını sağladı. Top Antalya'da iken ıslık, bizdeyken  tezahurat yaparak adeta basket maçı temposunda bir tribün gösterisi başladı Ali Sami Yen tribünlerinde. Bu yüzden o pozisyonu, maçın kırılma anı olarak görüyorum.

      Maçın tahlilini yapacak bir durum görmüyorum. Takımın tamamı hazır duruma, en azından sağlam duruma gelmeden, Hagi'nin oynatmak istediği oyun hakkında veriler ortaya koymak, bence sağlıklı olmaz. Sonuçta orta sahaya zorunluluktan, Cana-Sarp-Barış ile çıkıyorsan, bu adamların olduğu orta sahada, alan paylaşımı, tek pas gibi kavramlardan bahsetmenin manası da yok. Yalnız ilk görülen şu ki, GS futbol takımı son 3 senedir Skibbe'nin gelişinden beri topun olduğu yerde çoğalma, bölge savunması yaparken, Hagi'nin  istediği, -herkes topun arkasında olacak- sistemine geçiş söz konusu. Umarım bu olay sadece şu an eldeki malzemeden kaynaklanmakta. Yoksa bu sistemle ne Misimoviç ne Arda ne de Kewell başarılı olamaz. Elano tribünlere daha hoş gözükecektir kuşkusuz ama onu da 70. dakikalardan sonra oyundan çıkarken izleyeceğiz. Cana taraftarın yeni ilahı olacaktır. GS taraftarının hatta Türk insanı ve yorumcularının hoşuna gidecek bir oyun sistemi osla da, bu sitem GS'ın modern futbolun efendilerinden biri konumuna gelmesi için uygun bir oyun sistemi değil.

      Uzun zamandır söylediğimiz bir tümce var. "Futbol, daha çok koşanın, topa daha çok sahip olanın kazandığı bir oyun değildir. Futbol,  futbol aklını kullananların kazandığı bir oyundur". Pino, Arda, Baros gibi adamların, geriye gelip savunma yapmasının hiç bir mantığı yok. Messi'nin kaç defa gördünüz orta sahanın diğer tarafına geçip arkadaşları ile beraber savunma yaptığını? Zaten o savunmayı yapsa Messi, Messi olmazdı. Çünkü esas görev yerinde gücü kalmayacaktı. Nitekim sıcağı sıcağına bugün Kopenhag-Barcelona maçında Messi'nin, defansına yardıma geldiğini gördük. Sonuçta Messi, defansına yardım etmeye geldiği andan itibaren, Barcelona'nın  ne topa sahip olabildiğini, ne de pozisyona girebildiğini göremedik. Etkisiz bir Barcelona, bizim için önemi büyük olan Parken stadında dolaştı durdu. Maçı bitirmeye çalıştı.

      Futbolun artık alan paylaşımı ve alan daraltılması ile oynanması gerektiğini öğrenmesi gerek bu ülke insanının, en önemlisi, bu ülke futbolcusunun ve teknik adamının. Hücumda da oyunu kanatlara yayarak alanı daraltan, rakibine karşı anti tez geliştirirken, yaratıcı oyuncularınla adam eksilteceksin. Ama savunmada da tam tersine alanı daraltacak ve rakibinin oyunu açmasına izin vermeyeceksin. Bu arada da bol bol şut çekerek,  bu dar alandaki boşluklardan ve kaleci zaaflarından yararlanmaya çalışacaksın. Futbolun tüm mantığı bunun üzerine kurulun günümüzde. Ülke futbolu ise bu gerçeklikten uzak. Oyunu genişleten takım kanatlara inse de kanattan adam eksiltmek yerine, yallah tazyik orta yapmayı tercih eder. Zaten bu arada o adam eksiltecek yaratcı oyuncuyu bulmakda önemli. Savunma desen, alanını savunmak yerine, takılır rakibinden bir oyuncunun peşine ve o oyuncu onu orta sahaya taşısa o da onunla beraber gider ve savunmasında alanın genişlemesine neden olur.

      Şimdi bu dediklerimden sonra, "Antalya maçında, GS böyle oynadı ya da hayır böyle oynamadı" deme şansımız var mı? Bence yok. Çünkü oyunu kanatlara yayınca adam eksiltecek yaratıcı oyuncularımız hala yok. Ya sakatlar, ya hasta  ya formsuz. O zaman nasıl oluyor da bu futbol şaklabanları çıkıp -Hagi böyle oynatacak- diyebiliyor? Hatta bazıları çıkıp "Trabzon maçı Hagi'nin son şansı!!" diyebiliyor? Arsızlık,  kahve muhabbetleri, artık almış başını yürümüş. Takımın başına geçeli 2 hafta olmuş bir adamın nasıl oluyor da 3. maçı onun son şansı oluyor. Terbiyesizlik artık Türk TV'lerinde ve Türk Futbol platformunda had safhada. Bu arsız ve densizlere yanıt verecek insanlar ise o ekranlardan uzak. Belki de bu daha yararlıdır ülke insanı için. Zira o ekrana çıkabilecek aklı başında biri, bu sanal efsanelerin kumdan kulelerini bir çırpıda yıkabilir.

       İşin acı yanı, bir çok insan "ben onların yorumunu kaale almıyorum" derken, bu hafta başından beri  aşağı yukarı bir çok insanın bana sorduğu soru aynıydı. "Ya tamam, Baros'u savunuyorsun da adam bir var, bir yok iki senede 19 maça çıkmış. Böyle iş mi olur?" diyorlardı :)) Yahu bu Baros dediğin adam, geçen sezon ligin 10. haftası sakatlandı 32. hafta İBB maçı ile geri döndü sahalara. Yani 22 hafta zaten oynamamış. E 44 haftada 19 maça çıkmış, 22 haftada o sakatlık. demek ki adam oldukça da istikrarlı. Üstelik Baros derken önce besmele çekmesi gereken adamlar  eleştiriyor Baros'u :))  Niang da Niang diye ortalığı yakarsın,  -her maç oynar şöyle güçlü, böyle güçlü- dersin, her maç oynayan Niang 7 gol atmış, arada maça çıkan Baros 6 gol atmış. Eee nedir o zaman  sorun sakatat Rıdvan?

      GS'ın  futbol anlamında  ilerisi için ümit vaat ettiği kesin. Potansiyeli olan oyuncularımız devreye girecek. Sıkıntı, potansiyelli oyuncular devreye girdiğind egene bazı oyuncuların halk arası tabiri ile gönül koyması, tam konsantre olamadan oynaması. GS'ın şu anki kadrosu son 10 yılın en kötü kadrosu. Ama şu da gerçek ligin en homojen kadrosu. Eskiden Galatasaray futbol takımı için "Hacı-Hoca takımı" derlerdi. Başarılar geldi ama o yıllar. Şimdi "Hagi Hoca'nın takımı" oldu. Belki bu eşseslilik gene başarıyı getirir:)

      GS camiası farklı bir camia. Taraftarı bile gelenekselci. Basket maçında Göksenin'e, Futbol maçında Emre Çolak'a da sahip çıkar takımına sabır da gösterir. GS'daki sorun, Yönetimin  medya karşısındaki zayıflığı, Muhalefetin GS'ın altını oyma çabaları, ve Futbolcuların aldıkları paranın karşılığını verebilme anlamında, amatör davranışları. Gene de tezahuratta da olduğu gibi, Yönetim-Futbolcu-Taraftar birleşirse, özellikle Aslantepe'nin  de yaratacağı sinerji ile Şampiyonluk beklentisi yükselecektir. Trabzon maçı bu yürüyüşün ilk adımı olacaktır..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder