19 Eylül 2010 Pazar

Ne oldu Bülent başgaaaaannnnn

     Galatasaray zor olmasını beklediğimiz bir İzmir deplasmanından, galibiyetle dönerek çok önemli bir virajı almış durumda. Evet zor olmasını bekliyorduk. Daha önceki yazımda da  belirtmiştim zor olacağını, dönüm maçı olacağını. Bunun üstüne başka koşullarda eklenince, zorluk çok daha arttı ama bu zorlukları aşma konusunda GS'ın en büyük yardımcılarından biri de artık devredeydi. Büyük Galatasaray Taraftarı.



      Maç öncesi taraftarlar arasında yapılan kadro nerdeyse aynen sahadaydı. Tek fark bazı taraftarlar Pino yerine Elano'yu sağ tarafa koymuştu. Gene de bir çok taraftar bu 11'i sahaya sürmüştü. İşin garip yanı, GS antrenmanlarından bihaber taraftar, GS'ın sahaya çıkacağı kadroyu bilmesine rağmen, artık muhabirlikleri bile zavallı (!) noktaya gelmiş basın, sağ bek de Barış Özbek'in oynayacağı konusunda hem fikirdi. Bu yüzden de bugün gazetelerde "Serkan sürprizi" diye yazılar yazılmış durumda. Onlar için sürpriz olan bizim için olağandı. 

      Şurası gerçekki Rijkaard, herhangi bir oyuncuya karşı antipatik duruş içerisinde değil. Oynamayı hakkeden oyuncuyu, sahaya sürmeye çalışıyor. Tabii bazı oynamayı hakkeden yabancılarımız, yabancı sınırına takıldığından, oynama hakkını elde edemedi. Bunların başında Cana geliyor. GS'ın yerli rotasyonunun güçlü olmaması, şu an yerli rotasyonumuzu orta ikiliden yana kullanmamızı gerektiriyor. Ama Cana'nın sırası gelecek hatta düşündüğümüzden yakın olabilir bu durum. Çünkü dün oyuna girdiği son 15 dakikada,  topu kaptığı 4 pozisyonda da topu ileri doğru oynadı ve 4 pas da pozisyon oldu. Cana o anlamda aradığımız oyuncu olduğu izlenimini veriyor. Ayhan'ın da bu formunu devam ettirmesi durumunda GS'ımızın orta iklilisinin Cana-Ayhan şeklinde olacağını söylemek öngörü olmayacaktır sanırım.



      Ayhan demişken, hakikaten özellikle son yıllarda Ayhan'ın bu derece uzun süreli, formda olduğu zamanları pek fazla görememiştik. Ligin ilk haftasından beri oynanan 5 maçta da sahanın en iyisi olan oyuncumuz Ayhandı. Golden sonra 1 işareti yaparak Rijkaard'a koşmasının sebebi sorulmuş Rijkaard'a. Hocamızın yanıtı: "Bir kez olsun, 45 dakikada bir kere kaleye vur dedim o da vurdu" olmuş. Sanırım bir kere vurdum diyerekten koşuyordu.  Ayhan'ın sol ayağı ile attığı son golün bir nevi şampiyonluk maçımız olan 5-3 lük sivas maçında olduğunu hatırlatmakta fayda var. Artık her yerden olumlu bir gelişme çıkarmaya çalışan bizler, bunu çok çok çok olumlu olarak görmeye çalışıyoruz. 

      GS'dan bahsederken, kötü oyunun sebebinin özgüven eksikliği olduğunu belirtmiştik. Hatta bunun ile ilgili bir yazı da yazdık. Bu çok belli oluyordu. Golü attığımız an, defans skoru koruma telaşı ile geriye yaslanıyordu. Forvet aynı hatta kalsa da  o zaman orta sahada, derin ve geniş boşluklar veriyorduk. Artık bunu taktiksel disipline oturtmaya başladık. GS golü atınca, defansın reflex olarak geri çekildiğinin farkına varan Rijkaard, "madem özgüven eksikliği sebebi ile defans geri çekiliyor, o zaman gol sonrası tüm takımı geri çekeyim kontratak oynayayım" demiş sanırım. Takım  golden sonra kendi yarı sahasındaki tüm boşlukları doldurdu ve bu kez orta sahada geniş boşluklar doğmasına izin vermedi. Bu plan çerçevesinde Misimoviç oyundan alındı ve o orta sahada boşlukları doldurmak amacı ile Cana oyuna dahil edildi. Aydın ve Pino gibi hızlı oyuncularla da  skor kovalandı. Nitekim Pino sabırlı ve biraz daha paylaşımcı olsaydı maçın skoru farklı yerlere de gidebilirdi. Pino'nun öne geçtiğimiz maçlarda veya 4-3-3 oynadığımzı zamanalr etkin oalcağı belli oluyor. Aam 4-2-3-1 oynayacaksak Pino bu anlamda yetersiz kalabilir. Elano kadar bekine ve defansına yardım edemeyeceği gibi  kapalı alanlarda etkisi azalıyor. ama geniş alanı bulduğunda çok etkili bir oyuncu. Öne geçtiğimiz maçlarda bu özleliğinden faydalanmak mümkün.

      GS'ın geçen seneden en büyük farkı, artık skor korumak konusunda deneyime sahip olması. Geçen sene bir çok maçta bu sorunu yaşadık. Bir çok GS taraftarı, genç yaşta kemoterapi seansı görecek durumlara gelmişti. Bu sene ise gol attığımız an takımın sahadaki dizilişi taktiksel oalrak değişiyor. Ama artık GS'da o güven sorunu aşılmış durumda. İBB maçında tabii ki defansı ileride kurmayız çünkü İBB zaten bizi üstüne çekmeye çalışacak ama İBB maçından sonra lige verilecek ara ile birlikte, GS futbol takımı başka bir futbola yelken açacak.

      Takımın bence şu an yapması gereken  en önemli durum, sahaya yayılmayı iyi öğrenmek, defnas-orta saha-forvet hatlarının yakınlaşmasının sağlanması. Önde de oslak geride de oslak hatalrımızın beraber hareket etmesi ve oyunu daraltmasının sağlanması, oyuncuların birbirini tanıması ve pas alışverişinin hızlanması. Mustafa Sarp gibi bazı oyuncularımızın top istopunu tek hamlede sağlamayı öğrenip ikinci hamlede pas atmaya  odaklanması. Top ayağında ne kadar az kalırsa o kadar az hata yaparsın ve hatalr ne kadar yakın olursa o kadar az koşar daha az yorulursun.



      Taraftara gerçekten girmek gerekiyor bu durumlarda. Geçen hafta Büyük GS taraftarının tribünlere dönmeye başladığını söylemiştik. Takımı nasıl top oynarsa oynasın geride de olsa önde de olsa oyundan o anın keyfini almaya çalışan ve takımının arkasında itici bir güç olduğunu gösteren bir seyirciyi seyrettik Ali Samiyen tribünlerinde.Seyirci değil Taraftar vardı tribünlerde ve takımını itekledi skorun değişmesinde önemli etken oldu. Bu hafta da İzmir'de tribünleri görünce keyiflendim. Aynı tribünler İzmir'de de vardı. Özellikle 2. yarının başlamasıyla birlikte, taraftar tribünlerde takımı ittirmeye başladı. Maç sonuna kadar da maçın tadını çıkardı. GS taraftarının bu konumda olması devamlılık göstermesi, iyi oyun kadar önemlidir. Çünkü diğer takımlardan farkı budur GS tribünlerinin. Takımını ittiren bir güçtür ve bunu iyi kullanır. Hafta ortası BJK'ın, Bursa'nın,  Trabzon'un maçlarını da seyrettik. Hangisinin seyircisi takımının arkasında yer alabildi. GS taraftarı medyanın uzağında yaşasın, kendi gücünün farkında olsun. Medya desin, "en iyi taraftar çarşı, texas GFB" diye  biz biliyoruz  gücümüzü. Varsın bize kötü taraftar desinler:)

      Sahada öz güven dışında sorunlarda vardı. Sahanın kötü olması gerçekten çok ilginçdi. Göya bir  hurafe var. -Güneş almazsa, Aslantepe'de çim kötü olacak- diye:) Yahu İzmir Atatürk stadında  sahanın, güneş almayan yeri yok. Gündüz maçlarına bakın, Kapalı tribünün gölgesi sahaya hiç ulaşmaz. O zemin neden böyle bozuk? Bahane değil çözüm üretsin GSGM. 12 dev adam peşinden koşacağına işini yapsın. Üstelik daha ayıp olanı, kesilen çimler boşluklara serpiştirilmiş. Böylelikle saha kaygan halede getirilmiş oldu. Futbol cehaletini aşmış bir durum bu. Bu çim sorununa daha sonra detaylı olarak değinmek gerekiyor. 

      Zeminin kötülüğü ve Özgüven sorunu dışında bir başka sorun sakatlıklar. Ki bunu son yazımda da belirtmiştim. GS'ın yerli rotasyonu tamamı ile çökmüş durumda. Arda, Hakan, Sabri, Daha hiç oynamamış Çağlar elimizi kolumuzu bağladı. Üstelik dünkü maç sonrası umarım Serkan Kurtuluş'ta ve Ufuk'ta sıcağı sıcağına hisedilmeyen bir sorun çıkmaz. GS yönetimine önerim, sene başı kadroyu yaparken her mevkiye 3'er adam alsınlar. Sağ bek ve sol bek mevkilerindeki 2'şer adamımız sakat. Allahtan 3. adam var ama bu böyle yürümez.

      Bucaspor, yabancı transferi yaptığında Lig Tv haberlerde canlı canlı dinlediğim bir dialog vardı. Belediye başkanı "Ben FB'liyim GS'ı yenin asıl paraya o zaman kavuşacaksınız" diyordu. Buca'nın başkanı zaten, "ben FB'liyim" demişti. Bu yüzden de futbolcuların tüm alacakları maçdan önce ödendi. Sahaya motive çıkmış bir Buca'ya karşı oynadık maçımızı. İzmir'li arkadaşlar alınmasın ama Buca en yakın zamanda küme düşer umarım. 1. lige çıkacak İzmir takımının başkanı, başka bir takımın taraftarı olduğunu söyleyemez, söylememeli. Böyle şeyler söyleyip bunu da kabul eden taraftarı varsa Buca'nın, demek ki taraftarı yokmuş diye düşünürüm ve tez zamanda 3. lige kadarda yolu var derim.

       Sözlerimi, Mustafa Sarp'ın Pino'ya söylediği sözleri Bülent Uygun'a aynen yollayarak bitiriyorum:)  Ne oldu bülend başgaaaaaannnnnnnnn

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder