24 Eylül 2010 Cuma

Türkiye'de Yorumcu Gerçeği 1

      Türkiye'nin futbol matematiğine değinecektim aslında. Önceliğim buydu. Ama bunu anlatmadan önce Türkiye'deki yorumculara değinmenin daha yararlı olacağını düşünüyorum. Üç boyutlu bir filmi seyredebilmeniz için dağıttığım gözlükler olarak düşünebilirsiniz de bu konu başlığımı.

      Türkiye'de futbol yorumculuğu yapmak, dünyanın ne kolay işidir. Sokak aralarındaki kahvelerden daha büyük katkı verilmez yorumcuların anlatılarında. Mesela maçı seyrederken, yanlış pas veren adam için "yahu bu adamı nereden bulmuşlar, gel bizim mahalleye bunun gibi 60 tane futbolcu bulurum size" diyen kahve müdavimi ile Cana'yı kastederek "Bundan Bank asya'da 60 tane bulurum size" diyen Rıdvan arasında fark varmıdır sizce? Bu spesific, tat verici yorumlara birazdan döneceğim. Önceliğimiz olan "yorumcu ne yapmalıyı" açmak istiyorum.

      Öncelikle yorumculuk yapan adam, farkını belli edecek, oyunu analiz edecek. Sokaktaki adam bu yorumu duyduğunda, "bu yüzden o yorumcu, ben vatandaşım" diyebilmeli. Futbolun genel konuşamlarını değil öncelikle o anlattığı maçı yorumlayabilmeli. Mesela GS-İBB maçını yorumluyorsa  İlk olarak, GS'ın o maçta nasıl oynadığını anlatmalı bana. GS pozisyona girdiyse, rakibin hangi zaafından yararlandı bunu anlatmalı. Nerelerde zorlandığını belirtmeli. Bizim yorumcularımızın en önemli hatalarındandır. GS maçı yorumlayacak bir yourmcunun konuya girişi bellidir. Hakan Şükür yorumluyorsa, GS yönetimi diye girer konuya, Rıdvan yorumluyorsa "Şimdi Reykard.." diye başlar. Sergen gibi bir yorumcunun yorumu genelde, "ya ne işim burda yeaaa, şimdi ben bir kere böyle  kötü bir İBB görmedim daha önce" diyerek yeneni övmemek için yenileni yermeyi tercih eder. Ahmet Çakar gibileriyse tırnak içinde gene ona buna adamlık öğretir ama maçla ilgili hiç bir şey konuşmazlar.

      Bir kere maç yorumlamak için maça gitmek gerekir. Futbol maçından bahsediyorum tabii ki. Mesela basketbol maçında, kamera açısı aynı anda sahada yer alan tüm oyuncuları gösterecek şekildedir. Bu yüzden basketbol yorumculuğu yapan biri, bu işi gayet tabii ki TV'den yapabilir. Ama işin ilginç yanı bu ülkede Basketbol yorumcuları maçları maçtan yorumlar, futbol yorumcuları ise maça gitmez.

       Fahiş fiyatlarla kanallara transfer olan bu adamların işlerine karşı bu derece saygısız olması, aslında bir Türkiye dramıdır. Ülkede iş yapmadan para kazanmaya alışmış, kredi kartı memurlarının arttığı bir dönemde, yorumcusunun, emeğine saygı duymasını beklemek biraz nafile çaba olsa da büyük paralar kazandıklarından bu beklentimize devam etme saflığı içindeyiz. Rıdvan'ı ele alalım mesela. Milli maçlar dışında, Süperlig'de yorumladığı maçlar içinde, en son hangisini bilakis staddan seyredip yorumlamıştır seyredenlerine? Bizlere saygısı olmayan biridir Rıdvan. Üstelik futbol bilgisi de sınırlıyı geçtim, kahvedeki normal insan ile aynı düzeydedir. Bu yüzden de insanlar Rıdvan'ı severler. Çünkü kendileri gibi sığ düşünen birinin  sığ yorumları, onları da birer Rıdvan yapmaktadır.
 
       Tekrar ediyorum futbol hakkında yorum yapılacaksa mutlaka o yorumu yaptığınız maçı çıplak gözle seyretmek zorundasınız. Aranızda, "olurmu tv'den bir pozisyonun onlarca tekrarı var, bu yüzden Tv daha iyidir" diyenelr çıkacaktır. Ama alakası yok. Mesela maçı TV'den seyreden vasat futbol bilgili  bir sporsever GS maçı seyrettiğinde Barış Özbek için çok iyi düşünceler içine girebilir. E tabii, Barış ne zaman TV'nin kadrajına girse amiyane tabirle köpek gibi koşan bir Barış görürler. Oradan oraya atlar, zıplar, mücadele eder. İşte terini sahaya akıtan bir futbolcu (!)

      Oysaki maça giden vasat  futbol bilgili taraftar, açık alana baktığında görecektir ki top Barış Özbek'in yakınında olmadığı zamanlar Barış topu bile takip etmemekte, orta sahada eli belinde gezinmektedir. Ondan sonra maç istatistikleri geldiğinde  TV'den gördüğümüzde hep depar atan  Barış 8 Km koşmuş ama hayatım boyunca depar attığını görmediğim Xavi ve Misimoviç gibi adamlar 11-12 Km komuş olduğunu görürüz. Çünkü Xavi orta sahada pası  aldığı an, pasa kaçan arkadaşını görür, pasını atar yerinde durmaz. Hemen alan değştirir, top ayağında olan arkadaşının ona en rahat pas atabilecğei bölgeye geçer. Arkadaşı için bir pas alternatifi yaratır böylelikle. Arkadaşı o pası atarsa,  uygun birine pası atar, gene pas alacağı yere kaçar. Eğer arkadaşı ona pas atacaksa rahat olsun diye. Top rakibe geçti mi direk adamın ayaklarına kayarak girmez. Çünkü bilir ki bir orta saha oyuncusunun ilk görevi, rakip atağa kalktığında o atağı yavaşlatmaktır. Defansının yerine gelmesi için zaman kazandırır. O arada top ayağında olan rakip oyuncuyu kenar çizgiye doğru sürer. Mesela sol çzigiye sürdüyse (ki o sırada arkadaşları  pasın atılabileceği adamları kapatır) solbek ve sol açıkla adamı çzigiye sıkıştırır ve dengesiz bir pas atmasını sağlar ya da topu alır.

      İşte TV'den seyrederken bunları göremezsiniz. Bahse girerim Xavi GS'a gelse, Rıdvan, Sergen gibi yorumcuların diyecekleri bellidir. "E Xavi artık yaşlandığı için buraya geldi zaten. Adam koşmuyor.rakibe basmıyor. Barış onun yerine dinamizm getirir orta sahaya" gibi abuk sabuk mesnetsiz yorumlarda bulunurlar. Çünkü futbolu bilmiyorlar ya da böyle konuşmaları için manipüle ediliyorlar.

      Bir yorumcunun köşe yazarından farkı, tarafsız olması gerektiğidir. GS'lı, FB'li yorumcu olmaz. Çünkü bu programlar alternatifi az olan programlardır. Gazete ve internet okuyucuları, kendi yandaşı yorumcuları okuma tercihine sahiptir ama TV'lerde bu alternatif az olduğundan verilen programa göre birini seçerler. Ne yazık ki ülkemizdeki yorumcularda bir takımın yandaşı olmaları gerektiği bilinci ile hareket ederler. Rıdvan Dilmen eğer bir yorum yapacaksa, bu yorumu sırf FB'ye endexli yapma hakkını kendinde görmemeli.. Hatta mesela GS-İBB maçı hakında yorum yapıyorsa (ki orada bile FB endexli yorum yapabiliyor) GS hakkında değil, İBB hakkında da yorumunu ortaya koymalıdır. Sonuçta İBB'nin taraftarı yok gözükse de illaki nasıl oynadığını bilmek isteyen insanalrın olacağını düşünmek zorundalar.
       Ayrıca İBB'nin nasıl oynadığına dair ortaya konulacak bir durum değerlendirmesi, başta iddaaseverler olmak üzere  diğer büyük takımların taraftarlarını da ilgilendirir. Ama bizim ülkemizde yorumculuk kolay olduğundan, Misal GS-İBB maçında Baros gol kaçırır İBB kalecisi kurtarmaz. Ufuk gol yer, İskender atmaz.. Her şey büyük takımlara göre endexlidir. Bu yüzden de kahve müşterisine hitap ederler. Sonrasında da ağlamaya başlarlar "spor programları gece yarıları yayınlanıyor" diye. Oysaki bunun müsebbibi kendileridir.

      "Yorumcu gerçekleri" hakkında yazılacak çok konu başlığı var. Bunları ve yorumcuların yaptıkları dezenformasyon ile manipülasyonları ayrıca yazacağım  Bu yüzden de bu konu başlığını bir kaç bölüm halinde  yazıyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder